RAUF AĞABEY’İN BULMACASINI ÇÖZÜYORUM
Hiç unutmuyorum, bir Cumartesi günüydü…
Sabah 4 gibi erkenden yatmış ve henüz kargalar kahvaltısını bile etmeden, öğlen 1 gibi uyanmıştım.
Zihinsel melekelerim henüz yüzde 25’lerde seyrediyor tabii ki ve sabah jimnastiğimi yapmak üzere telefonumu alıyorum elime. O zamanlar daha eğlenceli olduğu ve şimdi gördüğüm kadar hayvan eziyeti videosu / haberi görmediğim için ilk olarak Facebook’a bakıyordum (bu arada ocağınızda ateş yanmaz umarım).
Facebook’u açar açmaz sevgili Rauf Akbaba hocamızın bir gönderisi çıktı karşıma.
Şöyle diyordu Rauf Ağabey:
“İngilizcem çok iyi değil ve hangisinin doğru olduğunu merak ettiğim için size sormak istedim. Şu ifadelerden hangisi doğru:
‘The yolk of the egg is white…’ mı yoksa ‘The yolk of the egg are white…’ mı?
Bir İngilizce öğretmeni olarak İlgilizce dilbilgisi hakkındaki bilgilerim yeterince yeterli olmadığı için akıl başka yere baktı hemen ve okur okumaz çakozladım numarayı…
Belki de benzer numaraları ben de sık sık yaptığımdan…
Hemen, “Ağabey is mi are mı doğru bilmem ama yumurtanın sarısı beyaz olmaz,” türünden zekice bir şeyler yazdım.
Anında cevap geldi Rauf Ağabey’den ve okuduklarımla yaşadığım o muhteşem sevinç bir anda uyanmamı sağlayıverdi…
Rauf Ağabey ne mi yazmıştı:
“Tebrikler Boğaç, bir Stearman uçuşu kazandın!”
Tabii ki havalara uçtum yukarıdaki cümleyi okuyunca ama ne yazık ki Rauf hocam uçmayı bıraktı ve ben de o uçuşu yapma fırsatını bulamadım.
Olsun ama, çok güzel bir cumartesi sabahıydı benim için.
SHM AIR RACE
Rauf hocamla 2016 yılındaki Air Race organizasyonunda tanışmıştım.
SHM’de düzenlenecek Air Race ile ilgili gönderileri gördüğümde, Red Bull Air Race gibi bir şeyler olacağını düşünmüştüm ve detayları öğrendikçe hafiften bir hayal kırıklığı hissetmiştim aslında. Sonra hangi topraklarda yaşadığımı hatırladım ve bu fırsatı kaçırmamaya karar verdim.
Oldukça yağmurlu bir hava vardı o gün.
Sabah erkenden gitmiş ve ülkenin en önemli havacılarından bazıları ile tanışma fırsatını bulmuştum.
Öğlene doğru hava iyice kapanmış ve yağmur altında kalmıştık yarışma devam ederken.
Kendimi, daha doğrusu fotoğraf makinemi korumak için sığınabileceğim tek bir yer vardı (öyle ya, şeker değilim ki ben iki damla yağmur altında eriyip gideyim) ve o uçağın kanadı altında fotoğraf çekerken büyük keyif almıştım.
Sonra yağmur şiddetini artırınca herkes bir yerlere kaçıştı. Rauf hocam, adını şimdi tek tek anmama imkân olmayan bir grup havacı ve bendeniz, bir ofise doluşmuştuk her beraber.
Yaşım ilerledikçe mi böyle olmaya başladı emin değilim ama son derece sosyal, havacılık söz konusu olduğunda ise karakteri hafiften Çingeneye çalmaya başlayan bendenize bazen bir durgunluk hasıl oluveriyor.
Ne bileyim, o kelimeyi kullanmak bile istemiyorum ama bazen bir çekingenlik çöküyor üzerime, durgunlaşıyorum. Ne sohbetim keyif veriyor ne de dönen sohbete kendimi de mutlu edecek kadar katılamıyorum.
İşte o gün de böyle bir duygunluk vardı üzerimde. Birbirini uzun zamandır tanıyan, benzer deneyimlerin keyfini sürmüş ve kendilerini son derece keyifli bir sohbete kaptırmış bu insanların aralarındaki muhabbete bir türlü dâhil olamamış ve bir türlü kendimi oraya ait hissedememiştim.
Hatta yamuk yumuk bir bahane uydurup eve dönmüştüm kös kös.
Hatta benden sonra yağmur durmuş ve biri sürü heyecanlı uçuş olmuştu da çok kızmıştım kendime.
Ama elimde şöyle bir kare kaldı o günden.
MODADA SHM ETKİSİ
SHM’de portre / moda çekimi bile yaptım ben.
Hem de bir güzellik kraliçesi, Mrs. India, Ruth Perissinotto ile.
Bir gün beklenmedik bir mesaj aldım Maurizio’dan, “SHM’ye geliyoruz, fotoğraf çekmek ve uçmak ister misin?” diye…
Hani körün istediği bir göz ya…
Hemen gittim ama çok zorlanacağımı biliyordum giderken. Bir kere bu türden bir çekim yapabilmek için ne ışık var elimde ne de diğer gerekli ekipmanlar.
Öğlen güneşi altında çıktık aprona. Sevgili Ruth bir sürü kıyafet getirmiş ve belli ki beklenti yüksek.
Bende bir stres bir stres.
Ben nasıl bir şey yapmam gerektiğini hiç bilmiyorum çünkü benim için bir ilk. Ruth’un durumu benden de kötü ve hem Maurizio hem de Ruth kendilerini yönlendirmemi bekliyorlar.
Uçağı çıkardık aprona…
Sağ dön, biraz bu tarafa gel!
Ay ama çok fena güneş…
Derin’in elinde bir reflektör… Olmadı biraz daha sağa çevir, sol yap, dümdüz gel durumu.
Çekiyoruz, Ruth gidip elbise değiştirip geri geliyor ve biraz daha çekiyoruz.
Bu arada saat ilerledikçe bir rüzgâr çıktı ki sormayın. Derin efendi öğleden önce uçmuştu Maz ile ve sadece bu çekim için geldiğimi bilen Maz beni de uçurmayı istiyordu fena hâlde.
Neredeyse yarım saatte bir, “Birazdan azalır, biz de uçarız,” diyor ama ben pek ümitli değilim çünkü bu bana azalır rüzgâr dedikçe esintinin şiddeti artıyor sanki.
Biz bütün fotoğraf işlerimizi bitirdik, akşamüzeri oldu, güneş batacak birazdan ama rüzgârdan iyi haber gelmiyor bir türlü.
Bu esnada beklenmedik bir şey oldu. Sevgili Semin Öztürk Şener antrenman yapmak için piste çıktı. Maz’ın yüzündeki ifadeyi çok iyi hatırlıyorum.
Sanırım Semin Hanım uçmasa, ben de yerde kalacaktım o gün ama Semin Hanımı gören Maz da uçmaya karar verdi ve tam da güneş ufukta kaybolmaya başlarken pistteydik.
İlginç bir deneyim, aynı gün içerisinde güneşin iki kez batışını görmek.
Bu uçuşun detaylarını anlatmayacağım ama özetlemek gerekirse, yere indiğimde kendi rekorumu kırmış ve 6,5 G’ye maruz kalmıştım. Videosunu bırakıyorum kenara, izleyin diye.
Süper şahaneydi!
FLY-IN 2017
SHM’nin bazı özel günlerinde de orada olma fırsatını buldum Ankara’da olmam sayesinde.
İlk aklıma gelen 2017 yılında düzenlenen Fly-inn mesela.
Aklıma gelen ilk özel gün olmasının nedeni içeri girebilmiş olmam değil tabii ki.
Artık neredeyse herkesi tanıyordum ve beni son derece misafirperver bir şekilde dâhil etmişlerdi organizasyona.
O gün SHM için özel bir gündü çünkü ilk kez bir jet geliyordu.
Ve o jetin fotoğraflarını çekebilmek için (burada son dönemde moda olduğu şekilde için yerine adına da kullanabilirdim ama ıyyyy, nefret ediyorum o ifadeden), Mehmet hocam “Hadi uçalım,” dediğinde, kendimi bile şaşırtan bir şekilde yerde kalmayı seçtim çünkü o koca kızın inişini fotoğraflamak istiyordum gerçekten de.
Hani terziler ve kendi sökükleri hakkında bir söz vardır ya, benzer bir durum biz fotoğrafçılar için de geçerlidir çok fena. Bilgisayarda bakarsın, on binlerce kare vardır ama kendi fotoğraflarının sayısı yerlerde sürünür hep. Ama etrafta başka fotoğrafçılar varsa bu durum geçerliliğini yitirir bazen ve sevinir insan…
Sevgili Murat Görenoğlu hocam sayesinde o günden çok güzel anılar kaldı elimde.
Ama o günün hikâyesi bu kadarla bitmedi ve o günün benim için de son derece özel bir gün olduğu çıktı ortaya.
Fevzi Hocam fena hâlde bıkmıştı benden… Bana, “Günaydın!” diyor mesela, “Ne zaman uçuyoruz?” diye yanıtlıyorum… Birkaç yıl direndi ama o gün Fevzi Hocamın yelkenleri suya indirdiği gün oldu ve ben de ilk kez havadan havaya fotoğraf çekme şansını yakaladım onun sayesinde.
Daha özel bir gün ne olabilir?
F-16 ile uçacak hâlimiz yok ya!
TURKISH DELIGHT GELİYOR!
Şimdilerde “Turkish Delight” olarak bildiğimiz, o günlerde ise adı “Aero Passion” olan DC-3 geldiğinde de oradaydım ben.
Hatta aklımda yanlış kalmadıysa hafta içi olduğu için yıllık iznimden harcayarak gitmiş ve bütün günü büyük keyif içerisinde geçirmiştim.
Uçağı getiren ekibin SHM’yi görünce yaşadığı şaşkınlığı ve o günkü organizasyondan nasıl memnun olduklarını hiç unutmuyorum.
Böylesine güzel bir ablayı müzeye dâhil olması hepimizi çok mutlu etmişti ve sanırım uçağı teslim edenler de bu fikri paylaşıyorlardı.
Özetlemek gerekirse SHM’de hep çok güzel günler geçirdim ben ve bu hafta seyircisiz olarka düzenlenecek hava gösterilerine sadece 5 gün kalmışken giderek artan bir heyecana kapılmadan edemiyorum.
Orada olmak her zaman çok güzel ama sanırım kucakta patlamış mısır, elde buz gibi bir içecek, evin en konfrolu koltuğuna çökelmiş bir hâlde bu gösteriye tanıklık etmek de ayrı bir keyif olacak.
Çok şanslısınız!